25 Haziran 2014 Çarşamba

2014 İÇİN MUTLULUK REÇETESi


Mutluluk, mutlu bir yaşam : ihtiyaçlardan bağımsız ,tamamı ile sınırsız bir ömür hiç değildir.Ayrıca da makro imkanlar sahibi bir ferde bir guruba ait bir olgu olmadığını hep görmüşüzdür.Mutsuz gençlik, mutsuz çiftler evlilikler,iş patronları kırık dökükmed cezir ilişkiler ,teferruatlar sayılmayacak kadar çoktur.Bu örnekler metanın mutluluk aspirini görevini ne yapmıştır ne de fayda sağlamıştır.Nafile geçen ömür olmuştur sadece maalesef.
Buradan sizlere mutlu bir hayat için makul gerekçelerimi aktarıyorum, örneğin ‘’pantolonun sıkıyorsa aç kalmıyorsun demektir, akşamları yorgun düşüyor ve de bacakların da ağrı hissediyorsan işte o gün de üretici olmuş ,bir şeyler üretmişsin , helalinden bir lokma kazanışsın demektir.Ayrıca bir işin var demektir. Trafikte yakıt bitince göstergeye takılan gözlerinle of ya diyorsan, aracın var demektir. Oğlun kırık not almış sa, çocuğun olmuş annesın babasın demektir.okurken gözlerin sulanıyorsa görüyor, kartların şişiyorsa maaşın var demektir. Vessalam.. Yine örnekleri çoğaltabiliriz, toplumsal gürültülerden trafikten ya da eksoz sesinden rahatsız olman kulaklarının iyi duyduğunun tesçili değil midir? hayat sorunsuz bir yaşam değil bilakis onlarla baş edebilme yeteneği değimlidir güzel insan...hayat sınav ise zorlukları sorulardır.
İşte bu farkındalıklar ,sizi meşgul eden o özgürlüğünüzün sembolü gölgenizin sizi takibi gibi , mutsuzluğun üstünde bir güç dengesidir.Bu denge onlarla baş edebilme yeteneğidir.vazgecmek ,kaçmak ,pes etmek asla değildir çetitn bir mücadeledir.Hırstır yaşama sevincidir.istemdir.SEVGİNIZ ANTİBİYOTİKDİR.
Her şeye rağmen hayatımızın asıl temeli mutluluk üzerine inşa edilmiş oluruz.. Her ortamda mutlu olmak, mutlu bakmak, mutlu kalmak dileklerimle…

YURDUMUN İNSANI

Yurdumun insanı kadın olsun erkek olsun kendine has bir takım ortak özellikler taşır. Bunları yapan bir insan dünyanın neresinde olursa olsun bilin ki yurdumun insanıdır rahatça kucaklayabilirsiniz isim sormadan.

Yurdumun insanı kağıt mendili kumaş mendil gibi günlerce buruşuk şekilde cebinde taşır. Rüzgarlı havalarda küller uçmasın diye küllüğe su koyar. Serçe parmağını kulağına sokup iyice sallayarak karıştırır. Ancak bir Türk, gazete bulmacasını hep başkalarına sora sora çözebilme becerisini gösterip, kendisi çözdü diye sevindirik olabilir.

Yurdumun insanı sakal traşı olduktan sonra kanayan yerlerine küçük kağıtlar yapıstırır. Evdeki yaslilar da kullanabilsin diye tv kumandasi , telefon gibi aletlerin üzerindeki tuslarin Türkçesini tercüme edip yapistirir. (on-aç ; off-kapa ; redial-tekrar ara ; volume-ses vb...) .Çayi soğumasın diye çay tabaginin içine sıcak su koyarak soğumasını önler. Soba borusu aktiginda yoğurt kaplarini telle soba borusuna bağlar. Nezle olunca tuvalet kağıdını uzun bir serit yaparak kullanir. Diş firçasiyla dişini firçalamayip da saçini boyamak için kullanan birini görürseniz , o saçını seven bakımlı bir Türk’tür.

Yurdumun insanı konuşma yeteneği olan hayvanlara ilk olarak küfür etmesini öğretir. Sahilde mayosunu kabinde giymek yerine arkadalarına havlu tutturarak giymeye çalışıp bir de arkadaşlarina "bakmayin lan" diye çıkısır. Öğlen saat 12 de denize girip güneslendikten sonra asiri derecede yanan sirtina yogurt sürerek iyilestirebilir. Dolmusta veya otobüste bozuk paralari avucunda toplayip sikir sikir çevirip ses çikartir. Herhangi bir yere hesap öderken arkasina dönüp gizli gizli para sayar.

Yurdumun insanı Denizde "suyun altinda nefessiz ne kadar kalabiliyorum."diye deneme yapip bogulma tehlikesi geçirir. Beton döktükten sonra bir sanat eserini bitirmiscesine beton kurumadan tarih ve imza eder. Çorabinin kirlenip kirlenmedigini burnuna götürerek kisa süreli koklayarak anlayan kisi temizligine düskün bir Türk’tür. Simit yedikten sonra , masaya dökülen susamlari parmaginin ucunu islatarak toplayip yutar. Daha birinci telefon zili çaldiginda telefonun basina dikilen ama açmak için ikinci kez çalmasini bekler.

Yurdumun insanı Yeni yapilmis bir binanin yeni takilmis camina beyaz boyayla S harfi yazar. Bir dükkana girip , onun bunun fiyatini sorduktan sonra "abi araba bes dakka dursun ,ben hemen gelicem " deyip ,2 saat sonra gelir. Okul yilliginda kendisi hakkinda ; okulu kiriyordu, kopya uzmaniydi gibi yazilari arkadaslarina gösterip bununla övünür. Gazete bayiinin önünde durup da asili olan gazteleri ayak üstü okur. Cebinden çikardigi paralarin içinde en eskisini özenle arayip bulduktan sonra para üstü verir.

Yurdumun insanı Günlük gazeteyi alip evinin bir kösesinde biriktirir ve kus kafesinin altina sermek için , kisin sobayi tutusturmak için , bardak çanak sarmak için kullanir. Trafikte ambulansin pesinen takilarak sikisikliktan kurtulup, uyaniklik yaptigini zanneder. Kagit paralarin üzerine not alir ve parayi harcadigi için notu kaybeder ve ya elden ele dolasacagini bildiginden komik yazilar yazar. Paranin ön yüzüne tehlike aninda arkayi çeviriniz yazip aninda çevirince de simdi degil salak tehlike aninda yazanlardan bahsediyoruz .) Gece asiri nem ve sicak olmasina ragmen , üzerine örtmese de yanina yorgan alip yatar. Çocugu yanlislikla elini kestigi veya düstügü için agladiginda elini kesti veya düstü diye çocugunu döver.

Yurdumun insanı Taksi tuttugunda taksicinin yanina oturur Eger üç dört kisi taksi tutuyorsa , taksi parasini veren kisi ön koltuga oturur. Kredi kartinin islevsel kismi zarar görmesin diye selobant yapistirir. Denize yüzmeye gidip de yüzdügü yere afedersiniz iseyen birini göremeseniz bile ve sonra da piskin piskin " suyu isitiyorum oglum fena mi? " veya "kocaman deniz ne olacak ki " der. Kaldirimda yürümeyip de cadde ortasinda yürür ve yanindan hizla geçen arabaya da " Çarpsaydin bari ! " diye tepki gösterir. Bir turiste adres tarif ederken bagira bagira Türkçe konusur.

Yurdumun insanı Bes genci yazin ögle sicaginda , beyaz renkli Sahin marka bir otomobilin içinde , atletli olarak sokaklari turladiklarini görürseniz bilin ki onlar Türk’tür. Alisveris merkezlerindeki güvenlik kameralarinda saç tarar. Birini çagirmak için kapi zilini çalmak yerine evin camina tas atarak amacina ulasmaya çalisir. Kürdanla disini karistirip önce çikarip bakar , sonra tekrar agzina koyar. Ütü fisi , teyp fisi veya televiyon fisi kablosunun bakir teli disari çikmis ise çocuklari elektrik çarpmasin diye bakir teli selobantla yapistirir.

Yurdumun insanı Yemegini yedikten sonra tatli yiyecekse , bulasik çikarmamak için çatalini veya kasigini iyice yaladiktan sonra tatlisini yer. Ailece televizyon izlenen bir evde kumanda babanin elindeyse ve o ne izlerse digerleri de onu izlemek zorunda kalir. Ceket giyecekse gözükmez diye gömlegini ütülemez , kazaginin altina giyecekse sadece gömlegin yakasini ütüler. Çantasinin içinde yeni tanistigi birisine bile çekinmeden göstermek üzere en güzel fotograflarini ve aile albümünü tasiyan birisini görürseniz hemen boynuna sarilmayin yoksa çantayi kafaniza yiyebilirsiniz , çünkü o kisi bir Türk kizidir. Bir türk esnafi , müsterisinden aldigi parayi önce iki ucundan tutup iki defa gerginlestirir daha sonra da günese dogru tutup bakarak sahte olup olmadigini anlar.

Yurdumun İnsanı Fayton , at arabasi ve el tezgahina bisiklet kornasi takma fikrinin patenti yüzde yüz bir Türk’e aittir. Evin bir odasinin ampülü patladigi zaman yenisini almayip da fazla kullanmadigi bir odanin ampülünü onun yerine takar. Evinde bulunan saksilarin dibini kültablasi olarak kullanir. Dislerini gazoz açacagi , findik ve ceviz kiracagi olarak kullanir.

Yurdumun insanı Isinde iyi olan birisini överken hakaretle iltifat eden bir Türk’ten baskasi olamaz. (Serefsizin oglu ne is yapmis be kardesim, helal olsun) Aracin sinyal lâmbalari dururken kolunu çikararak "dönüyorum" hareketi yapar. Yemegin etini en sona birakir. Trafik isiklari kirmizidan yesile döndügünde önündeki herkesi salak sanarak kornaya basar. Dingildeyen bir masanin ayagina kagit sikistirma fikri bir Türk’ündür..

Yurdumun insanı Dislerinin arasindan "viij viij" diye ses çikarir. Tv’de film seyrederken filmin oyunculariyla muhatap olan (dur oraya gitme öldürecekler seni) Türk sinema severlerdir. Kulagini kalem ya da örgü sisiyle karistirabilir. Arabasina öküz, köpek, horoz sesli korna taktirma fikrinin patenti bir Türk’e aittir. Gazete kagidini en iyi sekilde kullanir.(Cam silme bezi, külah, mendil, sofra bezi )

Yurdumun insanı Ancak bir Türk kadini, denize dikkat çekmemek için elbiseleriyle girip, bütün dikkatleri üzerine çekebilir. Plastik yogurt kabini saksi yapar. Arabasinin arkasina yazi yazar . (Rahmetli de sollardi, tek rakibim THY, kroyum ama para bende) Uçakta bulunan tanidiklarina uçak havalandiktan sonra görmeyecegini bildigi halde el sallar. Çignedigi sakizi daha sonra çignemek üzere kafasindaki tülbende yapistiran bir Türk kadinindan baskasi degildir.

Yurdumun insanı Desenlerini çok begenerek aldigi yeni bir mobilyanin üstünü baksa bir örtü örterek kullanir.. Çayi, çay tabagina döküp içer. Geçirdigi bir trafik kazasindan sonra kanlar içinde çikip, çarpilmis arabasina üzülür. Tüp kaçiriyor mu, kaçirmiyor mu diye kibrit yakip kontrol eder. Yemekte eti biçakla degil, çatalin yaniyla kesmeye çalisir.

Yurdumun insanı Kirmizi isikta durdugunuz için size ancak bir Türk bagirabilir. .Otoyolda, otomobilin gaz pedalina tugla koyup, yorulmadan kullanma fikri bir Türk’ündür. Cola’yi çalkalayip fiskirtarak asitsiz içmeyi akil edebilir. Elektronik hesap makinesini, uzaktan kumandasini naylona sarmis, üzerine de ambalaj lastigi geçirmis birini görürseniz Türk’tür o. On yillik bir otomobilin koltuk ambalaj naylonlarini çikarmadan kullanma becerisini gösterir.

Kaynak: Google araştırması

GÜLMEK VE AĞLAMAK

Dudaklarında tebessüm olanların gözlerinde mutluluk çember çevirir. Gözlerinde yaş olanların dudakları ayrılık kokar. Gözündeki yaş, dudağındaki tebessümün arkadaşı olamaz.

Asık surat yağmur yüklü bulutların, süzülmüş yanak yağmur figanlarının, gülen gözler gök kuşağının yedi renginin dansıdır. Gülümseyen yüz mutlu günlerin, asık suratlar umutsuz geleceğin habercisidir. Ağlayan yüzler içi gülen gözleri özler.

Çocuklarına ağlamayı miras bırakmak istemiyorsan, annenin sana gülümseyişini dudaklarına resmet. İçinden kahkaha gelen eve koşarak girersin. İçinden hıçkırık yükselen evden geriye bakmadan çıkarsın.

El vurduğun gülüş, kilit vurduğun ağlayışın anahtarıdır. Ağladığın her dağın arkasında bir kahkaha tufanına tutulmayacaksan sakın ağlama. Gülüşünün fısıltısı bile ağlayışının volkanını söndürmeye yetmiyorsa sakın ağlama. Güldüğün her gece ağlayacağın her gündüzün en sıcak anısıdır.

Ağlayışa sığınmak gülüşe siyah mendil sallamaktır. Gülmek ibadet, ağlamak isyandır. Gülüşün bitişi, ağlayışın zafer anıdır. Her gülüşün arkasında bir önceki ağlayışın öfkesi vardır.

Ölüme gülenler, gülerken ölmezler. Gülmek yaşamın çığlığı, ağlamak ölümün sessizliğidir. Gülmek yaşamın bereketi, ağlamak yok oluşun kesatlığıdır. Öleceğini bile bile gülen, güleceğini bile bile ölür.

Gülü görünce gülenler, dikeni batınca ağlamazlar. Önce ağlayıp sonra gülmek, önce gülüp sonra ağlamaktan daha az kanatır yürek yaralarını. Sevinç gözyaşları, hüzünlü tebessümlerin şifasıdır.

Ağlamakta usta olanlar, gülmekte acemidir. Bir gün gülmek için her gün ağlamak ne kadar pahalıysa bir gün ağlamak için her gün gülmek o kadar ucuzdur.

Gülmeyi kılıç yapanlar ağlamayı kalkan yapar. Ağlamaktan utananlar, gülmekten gurur duyamaz. Ağlamaya karar verenler gülmenin cezasını çekmeye mahkumdur. Güldükçe ısınanlar, ağladıkça üşüyenlerden daha şanslıdır.

Tanrı güldürür, şeytan ağlatır. Tanrı gülümseyerek dua edenleri, ağlayarak intizar edenlerden daha çok sever.

Gülüşüne mana bulanlar, ağlayışına çare olamaz. Sinir olduğunuz gülüşler ağlayışınızın sınırı olmalıdır. Son gülenin iyi gülmesi demek, son ağlayanın kötü ağlaması demektir. Beklediği sona gülümseyenler, beklemedikleri sonun ağlayışına yenik düşmezler.

Neden ağladıklarını bilmeyenler, niye güldüklerini söyleyemezler. Durup duruken gülenler deli diyenler, durup duruken ağlayan veliyi duymazlar.

Güneşin gülüşünde ki her ışık, ayın doğuşunda ki her aşık kadar heyecanlıdır. Gülen aşk ağlayan hasretin kumasıdır.

Ağladığıma ağlama güldüğüme gül. Budur gülerken ağlayan gözlerime en büyük ödül. Bana gülüşün şarkısını besteleyin ki, ağlayışın notalarını çöpe atayım.

Çünkü gülüşüme sorduğum her soru ağlayışımın cevabıydı...

22 Haziran 2014 Pazar

Gerçek Olduğuna İnanamayacağınız 20 İlginç Bilgi


1. Kaju olarak bildiğimiz çerez aslında kaju meyvesinin sapıdır.

2. Ananas aslında meyve değildir ve tarlada bu şekilde büyür.

3. Su aygırının sütü pembe renklidir.

4. Mavi balinaların kalbi o kadar büyüktür ki bir insan atardamarları içerisinde rahatlıkla yüzebilir.

5. Kuzey Kore ile Finlandiya'yı ayıran tek ülke Rusya'dır.

6. 'Duck Hunt' aslında iki kişilik bir oyundur. İkinci oyuncu ördeği kontrol eder.

Denemesi bedava

7. Plüton keşfedildiği tarihten itibaren bir kez bile güneşin etrafında tam tur dönmemiştir. Bu yüzden artık bir gezegen olarak kabul edilmiyor.

8. Bal güneş görmediği sürece asla bozulmaz.

9. Mario blokları eliyle kırar, kafasıyla değil.

10. Eğer Jüpiter, dünyamıza ay kadar yakın olsaydı bu şekilde görünecekti.

11. Kum taneleri mikroskop altında böyle görünür.

12. 19. yüzyıldaki tüm insanlar, şuan 2 dakikada çekilen fotoğraflar kadar fotoğraf çekememişti.

13. Yer fıstığı aslında bir baklagildir ve toprağın altında büyür.

14. Her 5000 bebekten birisi anüsü olmadan (imperforate anus) doğuyor ve hastane ortamında anüs yapılması gerekiyor.

15. Gökyüzündeki yıldız sayısı dünya üzerindeki tüm plajlardaki kum tanesi sayısından fazladır.

16. Bin saniye yaklaşık 16 dakika, bir milyon saniye yaklaşık 11 gün, bir milyar saniye yaklaşık 32 yıl ve bir trilyon saniye yaklaşık 32.000 yıl eder.

17. İnsan DNA'sı %50 oranında muz DNA'sı ile aynıdır.

18. İlk 'Star Wars' Filmi yayınlandığında ( 25 Mayıs 1977) Fransa'da hala giyotin ile idam yasaldı.

19. Rusya, Pluto'dan daha büyük bir yüzölçümüne sahiptir.

20. Ahtapotların Üç tane kalbi vardır.

21 Haziran 2014 Cumartesi

Mutlu Bir Evlilik İçin Tüyolar!


 İşte evliliğin tatlı bir arkadaşlığa, sevgi ve kabullenişe dönmesini sağlayacak 4 bileşeni. Bakın bakalım sizin evliliğinizde hangi maddeler var, hangileri yok.

Herkes kendisine göre ve kendi okuma hızına göre haklı! Haksız olan yok! Herkesin kendi içsel duyguları ve kişilik donanımına göre bir stili var. Sevdiği kişilerde o tarzı aramak ve hatta bulmak istiyor. Bundan daha güzel ne olabilir ki?
İşte evlilik de öyle sevgili okurlar!
Diyeceksiniz ki ne alakası var? Sizin yazılardan hoppp evliliğe mi atladık? Evet evet öyle. Günlük hayatımızın içinde yuvarlanıp giderken rahatsız olduğumuz durumlar var. Kaymaklı bal gibi kendiliğinden uzayıp giden tatlı süreçler var. İşte bugün size bu konuda bazı hatırlatmalar yapmak istedim. Evlilik ilişkisinin 4 bileşeninden bahsedeyim... Ki sizin evlilikler de ballı kaymak gibi olsun inşallah.
Çevrenizde vardır bilirsiniz; bazı insanların evlilikleri çok olağan şekilde ilerler. Ciddi kavgaları, anlaşmazlıkları yoktur. Evin içinde tatlı bir işleyiş vardır. Kişilerin hem bireysel duruşları, hem "biz" olma hali, dünyanın en güzel akarsuyu şeklinde salınıp gidiyordur. Ufak tefek hareketlilikler varsa bile, evli çiftlerin davranış alışkanlıkları hemen durumu tolere ediyordur.
Bir de sürekli sorun yaşayan çiftler görürsünüz. Neyin ne olduğunu anlamazsınız bile, bir bakmışsınız ki ikisi kavgaya tutuşmuş! Ne zaman kavga ettiniz ne zaman birbirinize girdiniz? Onların yaşam şekli olmuş. Şikayet ediyorlar hallerinden ama neyin ters gittiğini ah bir anlayabilseler?
İşte evliliğin tatlı bir arkadaşlığa, sevgi ve kabullenişe dönmesini sağlayacak 4 bileşeni. Bakın bakalım sizin evliliğinizde hangi maddeler var, hangileri yok.
1. Operasyonel Bileşen: En yalın haliyle evin kullanımı şeklinde tarif edebiliriz. Eşinizle evin kullanımı konusunda aynı fikirde olmanızı temsil eden bileşendir. Evin şekli şemali, odaların kullanımı, eşyaların yerleştirilmesinden tutun, insani olarak evin içinde yaşama şeklidir. Kimsenin aklına gelmez ama çok önemli bir bileşendir. Kimi insanlar minik pratik az eşyalı evlerden hoşlanır. İster ki eşyalar evde göz yormasın. Kimisi tam tersine ağır mobilyalardan hoşlanır. Her yerde incik boncuk süs eşyaları olsun ister. Kimi koyu renkleri sever kimi cıvıl cıvıl renkleri. Birinin tercihi ona basit gelir, diğerinin tercihi ötekine banal gelir! Çiftler farkında değildir ama operasyonel bileşendeki uyumsuzluk nedeniyle o kadar çok kavga ederler ki! Hatta özellikle kadınlarda düğün alışverişinden başlayan gönül kırıklıklarının temel nedeni bu bileşendir. Kız pahalı giyecekler, pahalı mobilyalar ister. Erkek evi mobilya köleliğine çevirmeyelim, sadece bir gün giyeceğin gelinlik için servet harcamayalım ister.
Oysa yola çıkacağınız insanla operasyonel bileşeniniz aynı olsa! "Vay şu şöyleydi, evin tipi böyleydi, bu eşyaları başıma bela ettin, benim istediklerim olmuyor" şeklindeki kavgaların çoğu görülmez bile.
2. Fiziksel Bileşen: Aynı yatakta yatma/yatmama, evin içini kullanırken çiftlerin birbirinden rahatsız olup olmama durumudur. Diyelim ki yatakta yatma şekliniz çok hareketli. Kıpır kıpır yatıyorsunuz, eşiniz tam tersine yatağın harp alanına çevrilmesinden rahatsız oluyor. Biri diyor ben böyleyim, diğeri diyor ben bu şekilde zıplayıp duran yatakta uyuyamıyorum. Bir bakıyoruz yataklar ayrılmış! Evli çiftler farklı yataklarda yatmaya başlamış! Veya sizin bir insanda görmeye tahammül edemediğiniz davranışlar var. Eşiniz tam da öyle! Diyelim ki erkeğin aşırı espri yapacağım diye cıvık hareket edenlerinden hoşlanmıyorsunuz. Ağır görünümlü erkekler daha çok hoşunuza gidiyor. Evlendiğiniz kişi sürekli espri yapıyor, her girdiğiniz ortamda insanları güldürmekten ve taklitler yapmaktan çok hoşlanıyor. Siz utancınızdan yerin dibine giriyorsunuz! Oysa ona göre insanlar sevimli olmalı! Davranışlarını sempati olarak yorumluyor ve sizin onu anlamadığınızı düşünüyor.
3. Cinsel Bileşen: Mahrem hayata, mahremiyete bakışın aynı olmasıdır. Birisine göre doğru olan tarzın, diğeri için saçma ve sapkın algılanması ciddi risktir. Ülkemizde ve inancımız gereği evlilik öncesi anlaşılması zor bir durumdur. İnsanlar aynı evin içine girince birbirlerine uygun olup olmadıklarını anlıyorlar. Ama evlilik öncesi belirli edep sınırları içinde kişilerin kendi durumlarını karşı tarafa dile getirmesinde fayda olduğunu düşünüyorum. (Çok açık yazmak istemiyorum. Nasılsa sizler anladınız. Anlamayan ve bu konuda tereddütleri olanlar varsa lütfen bizi arayarak bireysel destek alınız.)
4. Duygusal Bileşen: Eşlerin birbirlerine karşı açık olabilmeleri, birbirleriyle duygularını paylaşabilmeleri ve paylaşımlardan sonra pişmanlık yaşamamaları durumudur. Günümüzde pek çok evliliğin bu bileşen nedeniyle sorun yaşadığını görüyoruz. Maalesef pek çok kişi eşine karşı duygusal bir mesafe taşıyor! En yakınınızla duygularınızı paylaşamıyorsanız veya paylaştıktan sonra çok pişmanlık yaşıyorsanız evlilik ne kadar mutlu olabilir ki! Eşle paylaşılacak şey var paylaşılmayacak şey var tabii ki. Aklınıza gelen her şey paylaşılmak isteniyor ve eşiniz kafasının şiştiğini söylüyorsa sorun! Eşinden çekinip içine biriktiren ve hep "-mış" gibi yaşayan kişiler de başka bir sorun!
Evlenecek kişilerin birbiriyle paylaşma, olayları konuşma veya üzerinde yorum yapma alışkınlıklarının birbiriyle uyumlu olması gerekir. Konuşmaktan ve anlatmaktan çok hoşlanan bir hanımefendiyle, konuşmaktan ve dinlemekten hiç hoşlanmayan bir beyefendinin evliliği nasıl bir kabustur tahmin edebiliyorsunuz değil mi? Evlilik ve çift terapisi yaparken en fazla çalıştığımız bileşen bu sevgili okurlar. Aranızda duygusal mesafe, duygusal soğukluk, duygusal yabancılık hissi varsa mutlaka yardım almalısınız. Yardım almıyorsanız en fazla bu bileşen insanı deli eder haberiniz olsun.
Evett... ben söyledim... sizler bir göz atın evliliklerinize. Kendiliğinden giden tatlı ilişkilerin altında yatan uyum süreci işte bu 4 madde sevgili okurlar! Yolunda gitmeyen evliliklerin eksiği de bunlardan birileridir elbet.
Evli olanlar göz atıp eksiklikler için yardım alsın... evlenecekler bu unsurları göz ardı etmesin...
Sevgiler...

GÜNÜN HİKAYESİ: Evlenme Adayları İçin Güzel Bir Yaşanmış Hikaye

Saliha bir Hanım istiyorum...
Yaş 25 evlilik zamanı geldi geçti .........derken annem açtı yuva kurma konusunu.
Saliha bir kız olsun gerisi gelir diye düşünüyordum.
Yakın bir akrabamızdan haber geldi.
komşuları çok dindarmış, kızlarının ailesinden dahada dine bağlı olduğunu duyunca sevindim.
Gittik bir görelim görüşelim dedim.Ilk ailesiyle konuştum...
Hatta ben konuşmadım sürekli onlar konuştu.şaşırdım kaldım...
Bir şey diyemedim...
Kına gecesinde en iyi müzüsyenler olacakmış...
Düğünde keza aynı...
Ev dayalı döşeli olacakmış,hemde hepsi en pahalısından...
Araba olacakmış son model hemde, çünkü komşunun damadı sıfır araba almış geçende...
Anne hadi kalkalım diyecektim utandım...
Kızla görüştürmek istediler...
İslamiyete uygun olarak görüştük...
on beş bilezik...
En güzel gelinlik(10 bin tl)...
En büyük düğün salonu...
Ne diyeceğimi bilemedim...
Ben Saliha Bir Eş istiyordum sadece...
Istekleri bir türlü bitmiyordu...
O anda yan taraftaki aynaya gözucuyla baktım kendime...
Görünüşümdede bir iş adamı profilide yoktu...
Yirmi beş dakika konuştu istekleri bitince sıra bana geldi.
Senin isteklerin nelerdir dedi...
Biran önce kalkıp gitmek istiyordum sıkılmıştım, geleli bir saat olmasına
rağmen dünya malına bağlananlarla birlikte olmak içimi karartmıştı...
Tekrar sordu isteklerin nelerdir...
Hayırlısı olsun dedim kalktım...
Nezaketle ayrıldık evden...
Yolda giderken telefon geldi...
Amcam arıyordu..
Yan komşuları serhat amcanın kızı varmış...
Serhat amca çok iyidir...
Cocukluğumdan beri tanırdım kendisini...
Tamam dedim dedim amcama geliriz...
Serhat amcalara gitmek için hazırlanıp annemle koyulduk yola, on beş dakika sonra ulaştık evlerine.
Sohbet açıldı çocukluğumuzdan,başladı beni övmeye...
Kızardıkça kızardım utancımdan birşeyde diyemiyorum...
Derken söz asıl konuya gelmişti...
Evladım seni severim maksat gençleri mutlu etmek Allahü tealanın izniyle dedi ve başladı isteklerini saymaya...
O kadar çok şey saydı ki uykum gelmeye başladı...
En sonunda da benim oğlumun kumar borcu var onu ödemeden evlilik de olmaz zaten dedi.
Birden gözlerim açıldı,şaşırmıştım açıkçası...
Gözümü yerden alamadım uzun süre...
Serhat amca gençleri görüştürelim dedi...
Bir odaya geçtik kız konuşmaya başladı...
Onceki görüştüğüm kız gibi ne varsa herşeyi istiyordu ...
Konuşmasını çalan telefonu böldü açıp konuştu kapattı.
Tekrar çaldı konuşup kapattı... Sonra tekrar.. Dayanamadım sordum arayan kim diye. Eski nişanlısıymış ayrılalı on gün olmuş. Neden ayrıldıklarını sordum. Çay bahçesinde bir erkekle otururken görmüş sonra tartışmışlar, tartışma büyüyünce de ayrılmak zorunda kalmışlar.
Oturduğun kişi kimdi ki? ... Calıştığı yerdeki müşterilerinden biriymiş...Demek önceden çalışıyordunuz? Evet ben masörüm dedi... Soktan şoka giriyordum.. Beş dakikada bilmediğim bir sürü şey çıkmıştı... Evlilik amacını
sordum... Nişanlısı çok rahatsız ediyormuş farklı bir hayat,farklı bir ortam istiyormuş... Açık konuşmak gerekirse hava değişimine ihtiyaç duymuş... Daha fazla dayanamayıp izin istedim kalktım... Ben sadece saliha bir eş
istiyordum... nezaketle evden ayrıldık annemle... Daha sonra öğrendim ki serhat amca arkamdan bir sürü laf etmiş...
Gülümseyip,bugün öven yarın söver dedim içimden... Artık evlilik düşüncesinden vazgeçmek üzereydim. Haftalardır dışarı çıkmıyordum. Akşamları hava almak için balkonda oturup kitap okuyordum... Karşı komşumuz
gece çalıştığı için akşam dokuz gibi evden çıkıyordu. On yaşındaki oğlu da babasının peşinden ağlayıp dururdu her gece ablası çocuğu oyalamak için balkona çıkarıyor ve her fırsatta benimle konuşmaya çalışıyordu... Bu sık sık tekrar etmeye başlayınca bunaldım artık.
Bir akşam kıyamet ve ahiret kitabını alıp aynı saatte çıktım balkona...Beni görünce o da çıktı balkona, bir konu bulup yine başladı konuşmaya... Her akşam kitap okuyorsun nedir onlar... işte beklediğim fırsat gelmişti okumak
istersen vereyim deyince olur dedi... Besmele çekip iki üç metre karşıdaki kıza attım kitabı. Hadi gir de evde okumaya başla dedim... Kitabı okumuş olacak ki bir daha balkona çıkmaz oldu... Evlilikten vazgeçmiştim bir eş
bulmak bana uzak görünüyordu...Aradan aylar geçmişti.o zaman zarfında birkaç kızla daha görüşmeye gittim annemle... Fakat netice aynı değişen bir şey yoktu...
Bir Salı akşamıydı içim çok daralmıştı, adeta boğuluyordum... O gece iki rekat namaz kılıp yattım... Acayip bir rüya gördüm... Birine anlatmalıydım bu rüyayı... O akşam balkonda dolunayı izlerken telefonum çaldı...Gözüm dolunayda, cebimden çıkarttım telefonu kimin aradığına bakmadan kulağıma götürüp telefonu açtım...Arayan ses tanıdıktı...Fakat o günden sonra hayatımın değişeceğini nereden bilebilirdim ki...
Arayan en yakın arkadaşım Aliydi. Canı sıkılmış beni çağırıyordu. Abdest aldım evin yakınındaki çay bahçesine gittim. Çocukluğumuzdan açıldı konu sonra gördüğüm rüyayı anlatmak istedim...Tozlu bir köy yolunda gidiyordum elimde bir tane kılıç vardı etrafımda ise bir sürü yılanlar... Yılanlar bir
metre kadar yükseltmişler kafalarını yukarıya doğru...Hepsi üzerime atılmak için zaman kolluyorlardı... Kılıçla kendimi savunuyordum... Bana yaklaşanları kılıçla öldürüp ilerliyordum... Ileride uyuyan biri vardı bilmediğim bir ses işittim ama ortalıkta kimse yoktu... Uyuyan kişiye baktım... O ses; yatan kişi
Musab bin Umeyrdir dedi. Sonra ileride giden iki kişi gördüm biri Peygamberimizdi diğerinin kim olduğunu göremedim...
Ali yorumlamaya başladı rüyamı... Düşmanlarını yenerek iyi bir neticeye ulaşacaksın dedi... Konu evliliğe geldi yine... Başımdan geçenleri anlattım...Dertliydim bu konuda... benim eşim dünyaya bağlı olmamalıydı, sadece dünyalık uğruna yaşamamalıydı...
Uzunca dinledi Ali sıkıntılarımı... O konuşmaya başladı bu sefer. Evden çıkarken annem dedi bizim mahallede bir kız varmış onunla görüştürmek istiyorlar seni. Yok Ali bundan sonra kolay kolay kimseyle görüşmek
istemiyorum dedim... Kızda pek istekli değilmiş zaten dedi... niye diye sordum.. O da birkaç kişiyle görüşmüş daha sonra evlilikten soğumuş iyice...Alinin annesi ısrar edince de olur görüşelim demiş...Tamam dedim yarın
gideriz diye sözleştik... Rüyam gerçek mi olacaktı acaba... Bu zamana kadar sabrettim önüme gelen engelleri Allahü tealanın izniyle aşmıştım...
Ali ile vedalaşıp eve geldim konuyu anneme açtım... Yarın gidecektik görüşmeye... Cok heyecanlıydım nedense... Sabah erkenden kalkıp giyindim...Heyecan gitmek bilmiyordu bir sağa bir sola yürüyüp duruyordum evin içinde...Ilk defa bu kadar heyecanlıydım... Oğle namazını kıldıktan sonra yola
koyulduk annemle... Ali bizi kızın evine kadar götürdü... Kapıyı çaldım... Kapıyı babası açtı eve buyur etti...Biraz sohbet ettik söz asıl konuya geldisonra...kızın babası konuşuyordu; evladım benim söyleyeceğim bir şey yok sen kızımla konuş bu konuları dedi. Şaşırmıştım gerçekten çünkü ilk defa böyle bir durumla karşılaşıyordum... dünyalık bir konu açılmamıştı ilk defa... Bir odaya aldılar beni kızla görüşecektim... Sandalyeye oturdum ellerim masanın üzerinde avucumun içerisinde ise terleyen ellerimi silmek için bez bir mendil vardı... Odaya kız girdi nurani yüzlüydü... önüne bakarak konuşmaya başladı... Diğer kızlar gibi bilezikten gelinlikten girmedi konuya...Ilk sorusu namazdan oldu....
Bana namaz kılıyor musun demedi, namazı kaç dakikada kıldığımı sordu. Mesela öğle namazın kaç dakikada bitiyor dedi... on beş dakika civarında diye söyledim... Memnun oldu... sonra birikmiş ne kadar paran var deyince önceki görüştüklerim gibi konuşmaya başlayacak herhalde dedim içimden... 45 bin lira
var... Paranın zekatını veriyor musun deyince yanlış düşündüğün için utandım.. Evet veriyorum dedim... Konuşmasına ağır ağır devam etti...
Sizden önce üç kişi ile daha görüştüm hepsi de zengindi, güvendikleri tek şeyleri paralarıydı.Bütün konuşmaları paraya zenginliğe dayanıyordu. Dine ait hiçbir bilgileri yoktu ve namaz bile kılmıyorlardı. Size ilk sorum namaz oldu çünkü namazı doğru olan ve huşu içinde kılan bir insandan zarar
gelemez. Ailesinin hakkını gözetir haksızlık yapamaz. Herkes için en iyisini en güzelini ister. Kimseyi hor görmez ve ezmez. Böyle insanı bütün mahlukat sever,mahlukatın sevdiğini de Allahü teala sever.Allahü tealanın sevdiği kul ise makbul edilen kuldur... ve devam etti konuşmasına...Sonra zekatı sordum çünkü o parada fakirlerin hakkı da var. Fakirlerin hakkını gözetmeyen eşinin hakkını da gözetmez. Allahü teala ondan nasıl razı olur ki...
Ne kadar doğru konuşuyordu konuşmaları beni çok mutlu etmişti. Dünyalık bir şey istemiyorum diye dem etti... Yan taraftaki kitaplığı göstererek okuduğu kitapları gösterdi. Görünce çok mutlu oldum çünkü benim okuduğum
Ehli sünnet Alimlerinin kitaplarını okuyormuş. Ben kızarıp terliyordum nedense, elimdeki bez mendil de iyice ıslanmıştı. Benim ise kıza soracağım bir şey kalmamıştı,ben sormadan herşeyi anlattı bana. Son olarak annemle konuşmak isteti, ben dışarı çıkmak için ayağa kalkınca elimdeki mendil yere düştü. Yere göz gezdirdim ama göremedim dışarı çıktım...
annemle de on dakika kadar konuştular içeride, annem çıkınca evden izin isteyip ayrıldık. İki tarafta birbirinden memnun olmuştu. Anneme içeride ne konuştuklarını sordum. Anneme nasıl davrandığımı ailemle olan ilişkilerimi sormuş. Çünkü anne ve babanın razı olmadığı bir evlattan Allahü teala razı olmazdı. Eve gidince konuyu babamla konuştuk çok sevindi... abdest aldım iki rekat namaz kıldım odamda sonra birkaç gün önce gördüğüm rüya geldi aklıma...Elimdeki sabır kılıcıyla zorlukları aşmak nasip olmuş ve sonuca ulaşmıştım...
Bu günden itibaren düğün hazırlıklarına başlayacaktık artık...
Söz kesilip aileler arasında yüzük takıldı. Düğün konusu biraz sıkıntılı olmuştu...... akraba tarafı çalgılı olmasında ısrar ediyor ,ben ise dini yönden olmayacağını anlatmaya çalışıyordum. Ben yumuşak huylu oldukça onlar daha fazla üzerime geliyorlardı. Düğün çalgılı olurmuş onlara göre. Cenaze evi gibi dualar edilip mevlit okutulmazmış... Ne yapacağımı şaşırmış ve iyice bunalmıştım. Defalarca haram olduğunu anlatsam da çalgısız olması gerektiğini kabul ettiremiyordum... Bir akşam evde akrabalarla toplandık bu konu hakkında konuşuyorduk. Bir şartla isteğinizi kabul ederim deyince hepsi şaşırdı... herkes gözlerini bana çevirmiş ne diyeceğimi bekliyorlardı. Öldüğümde mezara benimle girecek olan varsa ve benim yerime hesap vermek isteyen olursa kabul edeceğimi söyledim... Kimse yüzüme bakmıyordu artık utanmışlardı açıkçası... Bu konu da böylece şekilde kapamış oluyordu...
Bir Perşembe günü kız tarafıyla sözleşip düğün alış verişine çıktık...Nişanlım sanki yanımda köle gibi duruyordu. Ben ne göstersem olur beğendim diyordu. Bir insan bu kadar mı mütevazi bu kadar mı ince olabilirdi. Onun bu durumunu gördüğüm zaman ben en kaliteli en güzel olan eşyaları alıyordum. Onu mutlu etmek için elimden geleni yapmak istiyordum... Evimizi döşemiştik her şey çok güzel gidiyordu... düğün günü gelip çatmıştı... heyecandan ölecek gibiydim elim ayağıma dolaşıyordu adeta. Düğün tam istediğim gibi olmuştu....
Evliliğimizin ilk yılları diğer evlikler gibi tartışma ya da kavga ile geçmiyordu. Biz İslamın etrafında birleşmiştik. Hiçbir sorunumuz da olmuyordu. Eşimin zekasına güzel ahlakına güler güzüne hayrandım... Onsuz zaman geçmiyordu, işteyken fırsat buldukça arıyordum,sesini duyuncada çok mutlu oluyordum. Konuşmasında içimi rahatlatan bir tesir vardı. Bunu nasıl yapıyordu bir türlü anlayamıyordum. Eve gittiğimde beni her zaman güler yüz ile karşılardı, o anda bütün yorgunluğum giderdi. Yemek hazırlarken yardım ederdim. Sen otur yorgunsun der, ben de içeri gidip otururdum. Onun üzülmesini hiç istemiyordum çünkü. Her ne isterse yerine getirmek için can atıyordum... Benden bir şey istesin diye gözlerinin içine bakardım. Arada bir arabamla gezerdik,gezdirince mutlu olurdu... Yine bir gün gezdirmek için çıkıp arabaya bindik. Dönüp bana baktı. Sabır çok güzeldir,sabır insanı bu araba gibi ulaşmak istediği yere götürür dedi. Neden böyle bir şey söylediğini anlamamıştım... biraz gezip eve gelmiştik... Birkaç gün önce yatak odasının kapısı bozulmuş, kilidi zor açılıp kapanıyordu.
Geçen gün mahallemizde hırsızlık olayı olduğu için odamızın kapısını kilitliyorduk... Bir haftadır eşimin midesi bulanıyor bunun içinde geceleri sık sık kalkıyordu... benim uykum çok hafif olduğu içinde hemen uyanıyordum...
O gece tekrar midesi bulanmış olacak ki kalktı, kalktığını hissedip gözlerimi açtım ama uyandığımı anlamadı. Yavaş yavaş kapıya doğru ilerledi...Fakat o anda gözlerime inanamayacağım bir olay gerçekleşti...
Ben rahatsız olmayım diye kilitli olan kapının anahtarına bile dokunmadı...kapı kilitliydI Eşim Bismillahirrahmanirrahim dedi ve kapıyı açmadan dışarı çıkmıştı. Bu durumu görünce kalbimin atışları hızlandı terlemeye başladım...yataktan kalktım gözlerim, kapıya odaklanmıştı... yatak odasının camından lavabonun ışığı belli oluyordu...
Lavaboda elini yüzünü yıkayıp ışığı söndürdü. Ben hemen yatağa yatıp uyuyormuş gibi yaptım. Fakat eşim kapıyı açmadan odaya girdi... Kalp atışlarım iyice artınca dayanamadım uyanmış gibi yaparak Yatakta doğrulup oturdum... Eşimin yüzüne baktım... adeta güzü nurlanmış parlıyordu... Uyandığımı görünce gülümseyerek yüzüme baktı. Ne yapacağımı ne diyeceğimi bilemedim.Rahatsız mı ettim diye sordu. Yok çıktığını bile duymadım deyince gülümsedi ve yattı...
Işe gittiğimde sürekli o anları düşünüp duruyordum. Bu nasıl olabilirdi?... Akşam eve gittiğimde zile basmadım ve kapıyı anahtarımla açtım. Kapıyı açtığımda eşimi karşımda buldum... işten geldiğimde kapıyı
açmak için bekliyormuş... Selam verip içeri girdim elimi yüzümü yıkayıp sofrayı hazırladık yemeği yedik... Bu gün neden durgunsun bir şey mi oldu? Diye sordu... Cevap veremedim... Dün geceki olayı nasıl sorabilirdim ki... Sana bir şey söyleyeceğim diyerek elimden tutup beni ayağa kaldırdı...gözlerinin
içine bakıyordum... buyur söyle dedim... Hamileyim dedi... Ondan sonrasını hatırlamıyorum zaten... O anda ayaklarım boşaldı... Düşüp kalmışım yerde... Yarım saat sonra kendime geldiğimde eşim yanı başımda oturuyordu... Yattığım yerden doğrulup eşime bakınca utanıp yüzünü yere çevirdi... Bu habere o kadar
sevinmiştim ki anlatamam...
Akşamları işten eve gelirken artık bebek eşyaları alıyordum... Geceyattığımızda eşimle hep hayal kurap duruyorduk... Cocuğumuz belli bir yaşa geldiğinde ilk hangi kitabı okumalıydı acaba... Ilk önce namaz kitabındakin bilgileri öğrenmeliydi. Ondan sonra hangisini okutsak acaba İslam Ahlakını mı? Herkese Lazım olan İmanı mı okutsaydık... Yok yok ilk önce Halifelerin menkıbeleriyle yeşertmeliydi kalbini... Benim evladım Ehli Sünneti savunan Ehli Sünneti yaymak için çabalayan bir kul olmalıydı onu bu şekilde yetiştirmeliydik... Her akşam belli bir zaman dilimi içerisinde eşimle İmam-ı Rabbaninin mektubatını okuyorduk. Bir akşam okurken yorgunluktan gözüme ağrı girince eşime rica edip sesli okumasını söyledim ve gözlerimi dinlendirmek için kapattım.
212. Mektubu okuyordu... Bir ara gözlerimi açtım elindeki kitap kapalıydı. Gözlerimi açtığımı görünce hemen kitabı açıp gözlerini kitaba dikti... anladım ki o kadar sayfayı ezberlemiş ve ezberinden okuyordu. Okuduğu
mektup bitince durdu... mektubatı bu zamana kadar kaç defa okudun diye sorunca bilmiyorum dedi... Peki kitabı bitirmen ne kadar sürüyor? Bir hafta diye cevap verdi.. Anladım ki eşim manevi derecelere yükselmişti.. beni
rahatsız etmemek için kapıyı açmadan çıkması bir kerametti...
O günden sonra eşime olan hürmet ve saygım daha da arttı. Eşim bir evliya idi... Ilmihal okuduğumda anlamadığım yerleri eşime soruyordum. Öyle güzel açıklayıp anlatıyordu ki hayran kalmamak mümkün değildi... Hikmetini bilmediğim en ufak bir davranışını görsem soruyordum. O da hemen açıklar;
ilmihalin şu sayfasında yazıyor diye söylerdi... Her haline sabrediyordu ve her haliyle de şükrettiği ortadaydı... İslamiyeti yaşayan bir numune vardı karşımda, bu yüzden Allahü tealaya her saniye şükretsem yine az gelirdi...
Eşimin birkaç kerametini daha görünce dayanamadım, artık ne pahasına olursa olsun bu konuyu konuşacaktım kendisiyle... her zamanki gibi işten geldim yemek yedik konuyu konuşmak için eşimi karşıma aldım... giderek büyüyen bir heyecanla yavaş yavaş konuşmaya başladım..
İslamiyetin en ince kurallarına en güzel şekilde dikkat ediyorsun. Konuyu uzatmak istemiyorum dediğim anda eşim konuşmaya başladı... "Sabır güzel şeydir. Sabrederken şükretmek daha güzeldir. İnsan her haline sabreder ve şükrederse Allahü teala ona daha iyilerini ihsan eder"... Artık ağzımdan tek
kelime çıkmıyordu, eşimde konuşmasını bitirmişti... O günden sonra ona olan davranışlarım daha dikkatliydi. Onu kırabilecek her şeyden uzak duruyordum... bir akşam annem aradı komşu kızının düğünü varmış iki gün sonra, düğüne beni de davet etmişler. Eşimle birlikte gittik düğüne, her şey İslama uygun
düzenlenmişti. Erkekler ve bayanların yerleri farklı bölümlerdeydi... düğündeki İslama uyma titizliğini görünce çok sevindim. Bir akşam kendisine balkondan verdiğim Kıyamet ve ahiret kitabı geldi aklıma. On dakika sonra küçük bir çocuk geldi, o kızın kardeşiydi bu. Babası işe giderken arkasından ağlayan çocuk... Abi eğilir misin dedi.. eğildim kulağıma ablasının bana çok teşekkür ettiğini söyledi. Ben vesile olmuşum onun bu duruma gelmesinde. Bunu öğrenince çok sevindim...
Eşim hamile olduğu için fazla kalamadık düğünde eve gittik... Aradan aylar geçmiş ve eşim doğurmuş ve Bir tane oğlum olmuştu... hayatımızdan çok memnunduk... Eşimle her akşam kitap okumaya devam ediyorduk yine... Eşime üstadım diye hitap ediyordum... O benim üstadımdı. Dünya ve ahiret saadetim
için en büyük vesile idi... geceleri rahatsız olmasın diye oğlumuz ağlayınca çocuğu alıp başka odaya gidiyordum... aradan iki yıl geçmiş oğlumuz büyümüştü... Eşim her fırsatta sabır ve şükretmemi telkin ediyordu... bir zaman sonra eşim hastalandı. Zamanımızın çoğu hastanede geçiyordu... eşimin hastalığı artmış, benim ise elimden bir şey gelmiyordu. Bir akşam işten eve geldiğimde kapıyı çalmama rağmen açmadı. İçeri girdim içeriden bilemediğim mükemmel bir koku geliyordu. İçeri girdim eşim yatıyordu ilk önce uyuyor zannettim. Uzun zaman uyanmayınca gidip uyandırmaya çalıştığımda vefat ettiğini anladım. O anda yıkılmıştım. İçim yanmıştı. Gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Annemi aradım gelmesini istedim.Eşimi diğer gün defnettik...
Eve girdiğimde burnuma gelen o güzel koku mezardan gelmeye başladı... Her gittiğimde o kokuyu duyardım... giremiyordum. Onu özlüyordum sadece.. Canım eşim, üstadım vefat etmişti. Söylediği gibi yapmaya çalışıyor sabretmekten başka çare bulamıyordum... her an onu düşünüyordum... Aylar sonra eve girme cesareti gösterdim... gözlerim doldu ağlamaya başladım. Balkonda çıkıp sandalyeye oturdum. Dolunay vardı... Alinin beni aradığı o akşam geldi aklıma... O akşamda aynı dolunay vardı... gözlerimden yaşlar akarak dışarıya çıktım... doğru üstadımın, eşimin mezarına gittim. Saatlerce ağladım.... O güzel kokuyu hissetmeye başladım tekrar... arkamdan bir el omzuma dokundu. Arkama döndüm eşim nurlar içinde arkamda duruyordu... Heyecandan bir şey söyleyemiyordum.. Başım dönmeye başladı ve bayılmışım sonra...
Uyandığımda sabah ezanı okunuyordu... Kalktım etrafıma baktım... Eşimi gördüğüm anda... sabret dediğini hatırladım... Camiye gidip sabah namazını kıldıktan sonra dışarı çıkarken cebimde bir şey olduğunu fark ettim... Elimi cebime attım bir tane mendil vardı... Eşimin evinde ilk konuştuğumuz zaman avucumun içindeki mendil ayağa kalkarken yere düşmüştü bulamamıştım daha... demek ki eşim bulup saklamış... Mendilin bilmediğim şekilde çok güzel bir kokusu vardı...
BU GERCEK BIR HIKAYEDIR BU HIKAYENIN YAZARI YAZININ SONUNA EKLEDİĞİ
CÜMLELER İSE ŞÖYLEDİR... ( Bu yaşananları babamın günlüklerinden derleyerek sadeleştirdim... Hikayede anlattığım kişiler annem ve babama aitti. Doğan o çocuk bendim. Sabır ve şükür insanı en üst derecelere yükseltecekkanatlardır...) Allahü teala herkese böyle eş nasip eylesin
... SON..
cok tesekkur ediyorum kiymetli vaktinizi ayirip okudugunuz icin ,bekar ve evli kardeslerimizin bu kissadan bolca hisse alacagina inaniyorum,bu hikayedeki saliha hanima bir fatiha bagislamayida ihmal etmeyelim lutfen..)
ALLAH EN GÜZEL VEKiLDiR
Azıcık müslimânlıgı et merak,
Din büyüklerinin sözüne bir bak!
Okusan, anlarsın sen de, o zemân,
Ne diyor Muhammed aleyhisselâm?

Erkekler nasıl kadınları ister?

Kadınların nasıl bir erkek istediklerine dair çok sayıda veri var elimizde. Her zaman arkasında duran, zoru görünce kaçmayan, aldatmayan, yalan söylemeyen, seven, ilgi ve şefkat gösteren, güçlü, kadınını koruyan, zeki, akıllı, başarılı, maddi durumu iyi (hiç itiraz etmeyin hanımlar, çünkü size göre belirli bir yaşa gelip de halen maddi durumunu düzeltememiş erkek aynı zamanda başarısızdır ve zeki değildir), tuttuğunu koparan, oturmayı kalkmayı bilen, dünyayla ilgili, bilgili, kültürlü, terbiyeli, iyi eğitimli...

Artırmak mümkün elbette ama özet olarak bir kadının erkeğinde bulunmasını istediği özellikler bunlar (‘Böyle bir erkek var mı?’ sorusunun yanıtını sizin takdirinize bırakıyorum).



* * *

Peki kadınlar nasıl bir erkek ister? Sadece vücudu güzel, seksi, alımlı olması yeterli mi? İlişkinin başlaması için yeterli olan bu özellikler, ilerleyen aşamalarda yetersiz kalır. İşin gerçeği, hiçbir erkek sadece güzel diye bir kadınla uzun süreli beraberlik yaşamaz.

Çünkü güzellik seks dürtüsünü harekete geçirir ama bağlılık duygusu için yetmez. Erkek uzun süreli ilişki için kendini o kadına bağlı hissetmek ister. Bağlılığı geliştiren özellikler ise güzellikten çok daha fazladır. Öncelikle erkek, birlikte olduğu kadına ancak hayranlık duyarsa uzun soluklu bir ilişki yaşayabilir.

* * *

Erkeğin hayranlık duyabileceği özellikler nedir peki? En önemlisi organizasyon yeteneği... İşin gerçeği erkekler ayrıntıları akılda tutmak konusunda kadınlardan çok daha geridedir. Bu yüzden kendi düşünemedikleri şeyleri birlikte olduğu kadın düşünsün ve hayata geçirsin isterler. Üstelik kadının bunu yaparken şikayet etmemesini de tercih ederler.

Organizasyon yeteneği aslında her kadında vardır. Düşünsenize bir kadın hem çalışacak, hem evini derleyip toplayacak, hem çocuğuna bakacak, hem erkeğiyle ilgilenecek hem de evin ıvır zıvırını halledecek... Bunu bir erkek asla yapamaz. Öyleyse organizasyon yeteneği güçlü olan kadın, birçok özelliği bünyesinde barındırıyor demektir.

* * *

Erkek dünyasında böyle kadınlara ‘güçlü’ kadınlar denir. Sanıldığı gibi erkek, güçlü kadınlardan korkmaz (Hürriyet yazarı Sabanur Kıraç son yazısında erkeklerin güçlü kadınlardan korktuğu efsanesini dile getirmiş.

Tarih boyunca bir türlü değiştirilemeyen bir klişe bu... Sabanur’un yazısını internette bulabilirsiniz). Aksine güçlü bir kadın erkeğin hayatını kolaylaştırır. Güçlü bir kadın karşısında kendisini yetersiz hisseden erkek zaten ‘güçsüz’ erkektir. Şimdi dönüyoruz başa... Güçsüz bir erkeği hangi kadın ister ki? Bu durumda erkek mi güçlü kadın istemiyor yoksa kadın mı güçsüz erkeği hayatına sokmuyor?

* * *

Hayranlık olgusuna geri dönersek; güzellik, seksilik, bakımlı olmak gibi özellikler hayranlığın başlangıcında etkili. Sonrasında ‘kişilik özelliği’ şart. Ve insan, kadın olsun, erkek olsun her zaman güçlü kişiliklere hayranlık duyar. Kısacası hanımlar, siz bakmayın ‘Erkekler güçlü kadın sevmez’ diyenlere... Erkekler güçlü kadını sever. Sadece gücünü erkeğin gücüyle çatıştıran kadını sevmez. Bilmem anlatabiliyor muyum?